Bilindiği gibi 8 Mart, tüm dünyada Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaktadır. Her ne kadar günümüzde, ilan ediliş amacından sapmış ve kapitalizmin oyuncağı haline getirilmişse de bu özel günün var oluş hedefi, kadın emeğinin hiçe sayılmasına ve kadınların ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesine dikkat çekmektir. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, tüm dünyada kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini güçlendirmek için önemli bir fırsattır. Ancak, kadınların yaşadığı ayrımcılık ve şiddet, engellilikle birleştiğinde, çoklu ayrımcılık boyutuyla daha da derinleşmektedir. Engelli kadın, toplumsal hayatta çoğu zaman cinsiyetsiz kabul edilir ve kadınlığı bile önemsenmez.Eğer kendisine yapılacak muamelenin farkında olamayacak derecede yeti farkına sahipse, bir çoğu aile bireyleri ya da çok yakınlarınca işlenen cinsel istismar suçunun mağduru olur ve hatta bu durum süreklilik arz eder. Aile içi şiddet, özellikle engelli kadınlar söz konusu olduğunda, hem psikolojik hem fiziksel olarak sürekli gözlemlenen bir durumdur. Akşam belli bir saatten sonra sokaklar, bir eylem sırasında alanlar, bir eğlence mekânında ortamın engelli kadın için iki kat tehlikeli olduğuna inanılır ve buralardan uzak durmak zorunda bırakılır.Eğitim hayatında, yer alması iki kat mücadele gerektirir. Çünkü hem kadındır hem engelli. İstihdam alanında da aynı sorunlarla karşılaşır. Kadın olduğu için birçok iş kolundan uzaklaştırılırken, engelli olduğu için de kendi yeteneği ve aldığı eğitim alanında çalışma imkânı bulamaz. Kendisine lütuf gibi sunulan işi kabul edip, varlığını hissettirme çabasına girer. Siyasi faaliyet yürütmek ya da sivil toplum örgütlerinde söz sahibi olmak isterse, erkeklerin onayına ve kotaya tabi tutulur.Sözde eşitlik savunucuları tarafından, bir fedakârlık gösterisi gibi kadınların partilerinde ya da sivil toplum örgütlerinde yer alacağı ya da aldığı bildirilirken, aynı kişilerce, ev ve iş yaşamlarında kadın hep ikinci planda bırakılır. Dâhil oldukları oluşumlarda söz sahibi olamaz ya da erkek egemenliğinde ortaya konan fikirlerin savunucusu olmaya zorlanırlar.
Engelli kadınlar, hem toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığa hem de engellilik temelindeki ayrımcılıklara maruz bırakılmakta ve her iki alandaki ayrımcılıkla mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar. Ülkemiz Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ni 2007 yılında onaylamış olup, sözleşmenin 6. maddesi, engelli kadınların çok yönlü ayrımcılığa uğradığını ve bu ayrımcılığın ortadan kaldırılması için taraf devletlerin özel önlemler alması gerektiğini vurgulayarak, taraf devletlere bu konuyla ilgili yükümlülükler getirmiştir. Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi ve CEDAW gibi uluslararası sözleşmeler, kadınlara yönelik ayrımcılık ve şiddetle mücadelede devletlerin yükümlülüklerini ortaya koymaktadır.
Erişilebilirlik, engelli bireylerin bağımsız yaşayabilmeleri ve haklarına eşit şekilde ulaşabilmeleri için temel bir ilkedir. Ancak, kamu binalarından sağlık hizmetlerine, eğitim kurumlarından adalet mekanizmalarına kadar pek çok alanda erişilebilirlik sorunu yaşanmaktadır. Bu durum, engelli kadınların temel haklarını kullanmalarını kısıtlamakta ve onları toplumsal yaşamdan izole etmektedir. Örneğin, görme engelli kadınların yasal süreçleri takip edebilmesi için uygun formatta bilgilendirme yapılmamakta, işitme engelli kadınlar için yeterli çeviri desteği sağlanmamakta, birçok jinekolojik muayenehane, bedensel engelli kadınların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenmemektedir.
Engelli çocukların veya engelli yakınlarının bakımını üstlenen kadınlar, görünmez kılınan ve desteklenmeyen bir emek harcamaktadır. Bu kadınlar çoğu zaman ekonomik ve sosyal güvenceden yoksun bırakılmakta, toplumsal hayattan soyutlanmaktadırlar.
İşte bu çerçeve göstermektedir ki engelli kadın, kendi hemcinslerinin uğramış olduğu ayrımcılığın iki katı bir ötekileştirmeyle mücadele etmek ve varlığını ortaya koymak zorundadır. Bu aşamada, gerek kamu kurumlarına gerekse yerel yönetimlere düşen görev; toplumun tüm bireylerinin eşit haklara sahip olduğunu kabul edip; ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve ulusal mevzuat ile kendilerine getirilen yükümlülükler ışığında, bu eşitliği sağlayacak gerekli düzenlemeleri yapmak; engelli kadınların toplumda daha fazla varlık gösterebilmesi için, eğitim olanaklarını artırmak ve hatta bu alanda özel takip mekanizmaları geliştirmek; kamu güvenliğini artırmak ve kalıp önyargılar değil, gerçek çözümlerle, engelli kadının hayatın her alanında özgürce var olabilmesini sağlamak; istihdam alanında, engelli kadının kendi tercihine göre ve eğitim aldığı ya da yetenekli olduğu alanda çalışabilmesi için gerekli düzenlemeleri yaparak, aktif kontrollerle bu düzenlemelerin uygulanmasını sağlamak; engelli kadının siyasi hayatta ve sivil toplum örgütlerinde daha etkin rol alabilmesi için, var olan kotaların yükseltilmesini sağlamak ve örgütlenme alanında eğitimler vermek; kent düzenlemesini erişilebilir biçimde planlayarak; kent içi ulaşım ve seyahati güvenli hale getirmek; engelli kadınları, toplumun her kesimiyle bir araya getirecek, sürdürülebilir ve yürütülebilir gerçekçi projeler üretmek veya bu projeleri üretenleri desteklemek; cinsel istismar ve aile içi şiddeti önlemeye yönelik etkin ve uygulanabilir mevzuat düzenlemeleri ile bu düzenlemelerin yürütülebilirliğini sağlayacak mekanizmaları oluşturmak; bu tarz suçlarda, özellikle kadınların korunmasına yönelik ve mahremiyeti sağlayıcı tedbirler almak; bilgilendirici ve eğitici kamu spotlarıyla toplumsal bilinci artırmak olarak belirtilebilir.
Bugün gelinen noktada, kadınların cumhuriyetin ilk yıllarında sahip oldukları eşitlikten çok uzak oldukları ve kendilerine bundan neredeyse yüz yıl önce verilen hakları yavaş yavaş kaybetmeye başladıkları açıktır. Cumhuriyet’imizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, kadınlara verilmesi gereken önemi, “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin?” sözüyle açıkça ortaya koymuştur. Aydınlık, eşit, özgür ve demokratik bir toplum için unutulmamalıdır ki toplumlar kadın ve erkeğin, eşit haklarla ve eşit mücadelesiyle yükselir ve ilerler. Bu bağlamda, engelli kadınlar, toplumun tüm unsurları gibi temel unsurlarındandır ve hayata eşit katılım hakkına herkes kadar sahiptir. Çok daha özgür, eşit ve demokratik günlerde, Sekiz Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü hak ettiği coşkuyla kutlamak ümidiyle.
Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur. Hakan Erdoğan Altınokta körler derneği eğitimden sorumlu genel başkan yardımcısı ve Altınokta körler derneği Afyonkarahisar şube başkanı
Engelli kadınlar, hem toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığa hem de engellilik temelindeki ayrımcılıklara maruz bırakılmakta ve her iki alandaki ayrımcılıkla mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar. Ülkemiz Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ni 2007 yılında onaylamış olup, sözleşmenin 6. maddesi, engelli kadınların çok yönlü ayrımcılığa uğradığını ve bu ayrımcılığın ortadan kaldırılması için taraf devletlerin özel önlemler alması gerektiğini vurgulayarak, taraf devletlere bu konuyla ilgili yükümlülükler getirmiştir. Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi ve CEDAW gibi uluslararası sözleşmeler, kadınlara yönelik ayrımcılık ve şiddetle mücadelede devletlerin yükümlülüklerini ortaya koymaktadır.
Erişilebilirlik, engelli bireylerin bağımsız yaşayabilmeleri ve haklarına eşit şekilde ulaşabilmeleri için temel bir ilkedir. Ancak, kamu binalarından sağlık hizmetlerine, eğitim kurumlarından adalet mekanizmalarına kadar pek çok alanda erişilebilirlik sorunu yaşanmaktadır. Bu durum, engelli kadınların temel haklarını kullanmalarını kısıtlamakta ve onları toplumsal yaşamdan izole etmektedir. Örneğin, görme engelli kadınların yasal süreçleri takip edebilmesi için uygun formatta bilgilendirme yapılmamakta, işitme engelli kadınlar için yeterli çeviri desteği sağlanmamakta, birçok jinekolojik muayenehane, bedensel engelli kadınların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenmemektedir.
Engelli çocukların veya engelli yakınlarının bakımını üstlenen kadınlar, görünmez kılınan ve desteklenmeyen bir emek harcamaktadır. Bu kadınlar çoğu zaman ekonomik ve sosyal güvenceden yoksun bırakılmakta, toplumsal hayattan soyutlanmaktadırlar.
İşte bu çerçeve göstermektedir ki engelli kadın, kendi hemcinslerinin uğramış olduğu ayrımcılığın iki katı bir ötekileştirmeyle mücadele etmek ve varlığını ortaya koymak zorundadır. Bu aşamada, gerek kamu kurumlarına gerekse yerel yönetimlere düşen görev; toplumun tüm bireylerinin eşit haklara sahip olduğunu kabul edip; ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve ulusal mevzuat ile kendilerine getirilen yükümlülükler ışığında, bu eşitliği sağlayacak gerekli düzenlemeleri yapmak; engelli kadınların toplumda daha fazla varlık gösterebilmesi için, eğitim olanaklarını artırmak ve hatta bu alanda özel takip mekanizmaları geliştirmek; kamu güvenliğini artırmak ve kalıp önyargılar değil, gerçek çözümlerle, engelli kadının hayatın her alanında özgürce var olabilmesini sağlamak; istihdam alanında, engelli kadının kendi tercihine göre ve eğitim aldığı ya da yetenekli olduğu alanda çalışabilmesi için gerekli düzenlemeleri yaparak, aktif kontrollerle bu düzenlemelerin uygulanmasını sağlamak; engelli kadının siyasi hayatta ve sivil toplum örgütlerinde daha etkin rol alabilmesi için, var olan kotaların yükseltilmesini sağlamak ve örgütlenme alanında eğitimler vermek; kent düzenlemesini erişilebilir biçimde planlayarak; kent içi ulaşım ve seyahati güvenli hale getirmek; engelli kadınları, toplumun her kesimiyle bir araya getirecek, sürdürülebilir ve yürütülebilir gerçekçi projeler üretmek veya bu projeleri üretenleri desteklemek; cinsel istismar ve aile içi şiddeti önlemeye yönelik etkin ve uygulanabilir mevzuat düzenlemeleri ile bu düzenlemelerin yürütülebilirliğini sağlayacak mekanizmaları oluşturmak; bu tarz suçlarda, özellikle kadınların korunmasına yönelik ve mahremiyeti sağlayıcı tedbirler almak; bilgilendirici ve eğitici kamu spotlarıyla toplumsal bilinci artırmak olarak belirtilebilir.
Bugün gelinen noktada, kadınların cumhuriyetin ilk yıllarında sahip oldukları eşitlikten çok uzak oldukları ve kendilerine bundan neredeyse yüz yıl önce verilen hakları yavaş yavaş kaybetmeye başladıkları açıktır. Cumhuriyet’imizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, kadınlara verilmesi gereken önemi, “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin?” sözüyle açıkça ortaya koymuştur. Aydınlık, eşit, özgür ve demokratik bir toplum için unutulmamalıdır ki toplumlar kadın ve erkeğin, eşit haklarla ve eşit mücadelesiyle yükselir ve ilerler. Bu bağlamda, engelli kadınlar, toplumun tüm unsurları gibi temel unsurlarındandır ve hayata eşit katılım hakkına herkes kadar sahiptir. Çok daha özgür, eşit ve demokratik günlerde, Sekiz Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü hak ettiği coşkuyla kutlamak ümidiyle.
Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur. Hakan Erdoğan Altınokta körler derneği eğitimden sorumlu genel başkan yardımcısı ve Altınokta körler derneği Afyonkarahisar şube başkanı