Dirilişin Eşiğinde Bir Ülke: Terörsüz Türkiye’nin Kaçınılmaz Ufku

Yıllardır bu topraklarda bir acının izi var. Yamaçları karanlığa mahkûm eden, şehirlerin rüzgârına dahi bir tedirginlik üfleyen, anaların yüreğini dağlayan

Hüseyin Demir

Yıllardır bu topraklarda bir acının izi var. Yamaçları karanlığa mahkûm eden, şehirlerin rüzgârına dahi bir tedirginlik üfleyen, anaların yüreğini dağlayan bir acı…

Terör, yalnızca bir güvenlik sorunu olmadı; milletin ruhunu, devletin vakur yürüyüşünü, toplumsal barışın sütunlarını sınadı. Fakat her çağın zulmü nasıl kendi yok oluşunun tohumlarını içinde taşırsa, bu fitne ateşi de milletin iradesi ve devletin kararlılığı karşısında kül olmaya yazgılıdır.

Bugün Türkiye, “Terörsüz Türkiye” idealini bir temenni olarak değil, tarihin ve hakikatin kendisine yüklediği bir zaruret olarak omuzlamaktadır. Bu zaruretin arkasında yalnızca askeri kudret değil; toplumun ortak vicdanı, devletin stratejik aklı ve milletin diriliş iradesi vardır.

1. Taşların Konuştuğu Dağlarda: Gücün Sessiz Adımları

Türkiye’nin güvenlik güçleri artık yalnızca bir ordunun değil, bir devlet aklının, bir medeniyet hafızasının, bir millet duasının yürüyen şeklidir.

Karanlık mağaraların, gizli sığınakların, yıllarca “ulaşılmaz” sanılan dağların artık birer sır saklama kudreti kalmadı. Teknolojinin gözü, istihbaratın keskinliği ve sahadaki tecrübenin ağırlığıyla terörün nefes aldığı yerler bir bir çözüldü.

Hiçbir dağ, hiçbir gece, hiçbir sığınak; hukukun, devlet otoritesinin ve milli iradenin adımına karşı eski kudretini taşıyamıyor.

Bu başarı yalnızca askeri değil; milletin birliğinden doğan bir diriliş hamlesidir. Her operasyonda, sahada ilerleyen yalnızca asker değil; arkasında duran koskoca bir halk iradesidir.

2. Terörün Çıkmazı: Milletin Kararlılığına Çarpan Yüz

Bugün terör örgütlerinin karşısında duran yalnızca operasyonel güç değildir.

Duran; milletin hafızasıdır, dağılmaya hiç niyeti olmayan toplumsal birlik ruhudur.

Bu ülkede artık teröre hiçbir meşruiyet alanı kalmamıştır.

Ne sokakta, ne medyada, ne siyasetin gölgesinde, ne de uluslararası arenada…

Terör örgütleri için daralan yalnızca coğrafya değildir; daralan, on yıllarca sömürdükleri algılar, zayıflayan sahte dayanaklar ve üzerine tutunmaya çalıştıkları bütün gölgeleridir.

Bu millet, huzuru hak ettiğini idrak etmiş; devleti ise o huzurun teminatını hukuktan ve adaletten şaşmadan yerine getirme iradesini koymuştur.

3. Terörün Bitiş Zarureti: Gücün ve Hakikatin Aynasındaki Son Perde

“Terörsüz Türkiye” artık bir ütopya değil; toplumsal vicdanın ve devlet aklının ortak hükmüdür.

Terör grupları için iki gerçek netleşmiştir:

Ya hukukun çizdiği sınırlar içinde teslimiyet, ya da ideolojik hayallerin kendi kendini tükettiği bir yok oluş.

Bu yok oluş, bir şiddet diliyle değil; tarihin işleyişi, devletin kararlılığı ve toplumun iradesiyle gerçekleşen bir çözülüş olarak karşımızda durmaktadır.

Türkiye’nin yürüyüşü ilerledikçe:

• Terör örgütlerinin motivasyonu eriyor,

• Dış destek ağları çözülüyor,

• Sığınaklar boşalıyor,

• Zihinlerdeki korku duvarı yıkılıyor.

Devlet, hukukun çizdiği çerçevede;

Millet, barışın ve kardeşliğin sorumluluğunda;

Ordu, görev ve şeref bilinciyle…

Bu karanlık dönemin defterini kapatmak için aynı menzile yürümektedir.

Vel hasılı kelam: Diriliş Ufku ve Barışın Kaçınılmazlığı

Bugün Türkiye, terörden arınmış bir geleceğe yalnızca yaklaşmıyor; o geleceğin zorunlu bir kapısına dayanıyor. Çünkü bu topraklar, terörün gölgesini taşıyacak bir kaderi kabul etmiyor.

Millet huzuru istedikçe, devlet kararlılıkla hukuk içinde gereğini yaptıkça, terör örgütleri için seçenekler azalıyor; çare olmaktan çıkmış bir şiddetin tutunduğu zeminin hızla çözüldüğü görülüyor.

Terörsüz Türkiye, bir duanın; bir iradenin; bir medeniyetin kendine dönüş çağrısıdır.

Ve bu topraklarda artık hiçbir karanlık, milletin diriliş yürüyüşünün önünde bir gelecek vadetmemektedir.

Selam ve dua ile. gönderildi