(Sumud) Vicdanın Limanı: Türkiye’nin Sınavı

Denizler bazen sessiz bir çığlık olur. Ufukta ilerleyen tekneler, bir milletin vicdanını sınayan işaret fişeği hâline gelir. Bugün Akdeniz’in sularında yol alan filonun

Denizler bazen sessiz bir çığlık olur. Ufukta ilerleyen tekneler, bir milletin vicdanını sınayan işaret fişeği hâline gelir. Bugün Akdeniz’in sularında yol alan filonun adı Sumud, yani dirençtir. Bu, sadece bir yardım konvoyu değil; insanlığın hâlâ nefes alıp almadığının imtihanıdır.

Gazze, yıllardır ablukayla çevrilmiş, nefesi daraltılmış bir şehir. Çocukların gözlerinden akan yaş, sadece bir coğrafyanın acısı değil, bütün insanlığın boynuna asılan ağır bir vebaldir. İşte bu yüzden farklı kıtalardan, farklı dillerden insanlar teknelere binip yola çıktı. Yanlarında belki birkaç çuval un, biraz ilaç, birkaç jeneratör var; fakat asıl yükledikleri şey vicdanın direncidir.

Türkiye için mesele çok daha derindir. Çünkü bu toprakların tarihi, zulmün karşısında direnişi, mazlumun yanında olmayı bir kimlik meselesi hâline getirmiştir. Bugün Sumud’un limana varması kadar, bizim hangi limanda demirlediğimiz de önemlidir. Diplomatik dengeler, uluslararası baskılar elbette vardır. Fakat ruhunu kaybeden bir devlet, en sağlam surlara sahip olsa da çöker.

Eğer biz bu çağrıya kulak tıkarsak, yarın kendi şehirlerimizin semalarında yankılanacak sessizlik, bugünkü suskunluğumuzun bedeli olacaktır. Çünkü zulme kayıtsız kalmak, en büyük zulümden bile ağırdır. Bir milletin büyüklüğü tanklarının gücüyle değil, mazluma uzattığı ellerin sıcaklığıyla ölçülür.

Akdeniz’in dalgalarıyla boğuşan o tekneler aslında bize bir soru yöneltiyor: “Vicdanın hâlâ diri mi?” Bu soruya vereceğimiz cevap, sadece Filistin’in değil, Türkiye’nin de geleceğini tayin edecektir.

Unutulmamalı ki, insanlık büyük kırılmaları hep vicdanın sustuğu anlarda yaşadı. Vicdanın sustuğu yerde tarih konuşur; ama o tarih, utanılacak bir tarih olur. Bugün bize düşen, sadece açıklama yapmak değil; bu çağrıyı bir vicdan nöbetine çevirmektir.

Belki o tekneler hedefe ulaşamayacak. Belki yolları kesilecek, belki limanlara varamayacaklar. Ama asıl mesele, onların ulaşıp ulaşmaması değil; bizim onlara hangi niyetle baktığımızdır. Eğer biz, mazlumun yanında saf tutmayı seçersek, kaybetsek bile kazanırız. Ama susarsak, kazansak bile kaybederiz.

Bugün Akdeniz’den yükselen çağrı, Ankara’ya, İstanbul’a, Afyon’a Anadolu’nun her köşesine ulaşıyor: “Vicdanın limanı hâlâ açık mı?” Bu sorunun cevabı, sadece Gazze’nin değil, bizim de geleceğimizi belirleyecek.

Selam ve dua ile.