Son yıllarda şehirlerin büyüyen gürültüsü, kabaran stresi, yıkıcı depremleri ve ruhu ezen kalabalıkları, birçok insanın kulağında aynı cümleyi yankılatıyor: “Köye yerleşmek istiyorum.”

Son yıllarda şehirlerin büyüyen gürültüsü, kabaran stresi, yıkıcı depremleri ve ruhu ezen kalabalıkları, birçok insanın kulağında aynı cümleyi yankılatıyor: “Köye yerleşmek istiyorum.”

Doğayla baş başa sade bir hayat… Sabah kuş sesleriyle uyanmak, bahçede domates yetiştirmek, köy kahvesinde çay içmek, soba başında kitap okumak… Bu hayal, artık sadece emeklilerin değil, gençlerin de zihnini meşgul ediyor. Fakat unutmamak gerekir: Her hayalin ardında bir gerçek vardır. Ve o gerçek, romantik düşlerin gölgesinde kalırsa, yeni bir hayat bir yük haline gelebilir.

Köye yerleşmek, bir “kaçış” değil, bir “göç” olmalıdır. Yani bilinçli bir yöneliş. Çünkü köyde hayat, şehirdekinin tersine, doğrudan ve emeksiz hiçbir şeyi kabul etmez.

Her şeyden önce altyapı...
Şehirde musluğu açınca su akar, düğmeye basınca elektrik gelir. İnternet her köşede çeker. Oysa bazı köylerde hâlâ düzenli elektrik kesintileri olur, su kısıtlıdır ve internet çoğu zaman ya çok zayıftır ya da hiç yoktur. Uzaktan çalışanlar ya da teknolojik bağlantıya ihtiyaç duyanlar için bu, ciddi bir planlama gerektirir.

Tarım deseniz, dışarıdan bakınca şiir gibi görünür. Ama işin içine girdiğinizde, güneş altında geçen saatler, hastalıkla boğuşan sebzeler, doğru zamanda yapılan sulama ve sabırla beklenen hasat gerçeği çıkar karşınıza. Tarım, bir hobi değil; tam zamanlı, bilgi isteyen bir iştir.

Hele ki şehirde doğup büyümüşseniz, inek nasıl sağılır, ne ne zaman ekilir, hangi gübre toprağı sever, bunları bilmezsiniz. Köyde yaşamak için önce öğrenmek, sonra uygulamak zorundasınız.

Sağlık ve eğitim gibi konular da dikkat ister. Acil bir durumda en yakın sağlık ocağı onlarca kilometre uzakta olabilir. Çocuğunuz varsa, eğitim imkânlarını baştan araştırmak gerekir. Taşımalı sistem, köylerde lise düzeyinde neredeyse kaçınılmazdır.

Ve ulaşım... Toplu taşıma köylerde ya hiç yoktur ya da azdır, büyük zaman kaybına sebebiyettir. Bu da arabayı bir seçenek değil, zaruret haline getirir. Market alışverişi bile bir yolculuğa dönüşebilir.

Köyde ilişkiler samimidir ama aynı zamanda gözlemlidir. Herkes birbirini tanır. Dışarıdan gelen biri olarak, önce gözlemlenir, sonra kabul edilirsiniz. Uyum sağlamak için sabır, dikkat ve tevazu gerekir.

Köyde hayatın ekonomik yönü de ayrı bir meseledir.
Düşünüldüğü gibi her şey bedava değildir. Geçim kaynağınız yoksa üretim süreci sabır ister. Tarımdan ya da hayvancılıktan gelir elde etmek için ciddi yatırımlar, uzun vadeli planlar ve doğru pazarlama gerekir.

Eviniz mi olacak?
Köy evleri genellikle bakım ister. Dışarıdan taş ev gibi görünen yapılar rutubetli, eski, yalıtımsız olabilir. Yeni ev yapmak ya da mevcut yapıyı onarmak, şehirdeki kadar kolay ve hızlı ilerlemez.

Tüm bunlara ek olarak; ruhsal yalnızlık, bürokratik işlemler ve doğanın ağırbaşlı diliyle karşılaşacaksınız. Başta huzur veren sessizlik, bir süre sonra içe dönen bir yalnızlığa da dönüşebilir.

Velhasıl…
Köy hayatı güzeldir ama ancak neyle karşılaşacağını bilenler için. Doğayla barış içinde yaşamak, üretmek, sadeleşmek isteyenler için köy, bir sığınak değil; bir inşa alanıdır. Ama şunu unutmamalı: Köyde yaşamak, kaçmakla değil, göç etmekle başlar. Kaçan yorgun düşer; göçen, yolunu bilir.

Coğrafya kaderdir der İbn Haldun.
Evet, ama insan, kaderini anlayışla ve iradeyle şekillendiren bir varlıktır. Köye yerleşme fikri de bu anlayışla ele alınmalıdır: Hayali gerçeğe dönüştüren bir bilinçle…