Tarihin nabzı bazen bir cümlede atar. Bazen bir neslin bütün yükü tek bir kelimenin omzunda taşınır.
Tarihin nabzı bazen bir cümlede atar.
Bazen bir neslin bütün yükü tek bir kelimenin omzunda taşınır.
Ve bazı zamanlar vardır ki, sadece bir "tasfiye" kelimesi bile, yüzyıllık bir zulmün sona erişini temsil eder.
Bugün Ortadoğu coğrafyasında ve İslam dünyasının kalbinde yaşanan gelişmeler, sadece diplomatik süreçlerin ya da askeri hamlelerin sonucu değildir. Bu gelişmeler, aynı zamanda yorgun ve yıpranmış bir çağın tasfiyesi, yeni bir dönemin inşasıdır.
Şu üç cümle bu büyük değişimin sembolü olarak önümüzde duruyor:
61 yıllık Baas rejimi tasfiye edildi.
47 yıllık PKK terörü tasfiye edildi.
77 yıllık İsrail terörü tasfiye edilecek.
Her bir cümle, bir milletin acısını, bir halkın mücadelesini ve bir medeniyetin yeniden doğuş sancısını içinde taşıyor. Gelin, bu üç başlığı tarihî derinliğiyle ve siyasi sonuçlarıyla birlikte okuyalım.
1. Baas Rejimi: Mezhepçi Modernitenin Çöküşü
1963’te Arap milliyetçiliği ve sosyalist eğilimlerle Suriye’de iktidara gelen Baas rejimi, bölgeye dışardan taşınan ideolojik modellerin halk iradesiyle bağdaşmadığını gösteren ibretlik bir örnektir. Hafız Esad’dan Beşşar Esad’a uzanan süreçte Baasçılık; halkı birleştirmek yerine mezhepler üzerinden ayrıştıran, devlet gücünü halkına karşı kullanan bir vesayet rejimi olarak kurumsallaştı.
Arap Baharı’nın etkisiyle başlayan halk hareketleri, Baas rejiminin sahici bir halk desteğinden yoksun olduğunu ortaya çıkardı. Ancak rejim, düşmemek için kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmaktan çekinmedi. Rusya ve İran destekli dış müdahalelerle ayakta tutulmaya çalışılan bu yapı, artık meşruiyetini çoktan yitirmiştir. Suriye halkı bu enkazın altından kendi iradesini çıkaracaktır
2. PKK: Bölgesel Terör Aparatının Çözülüşü
PKK, yalnızca Türkiye’nin değil; Irak, Suriye ve İran gibi bölge ülkelerinin de istikrarına kasteden bir terör örgütü olarak 1984’ten bu yana binlerce cana kıymış, toplumsal huzuru dinamitlemiştir. Kendini “etnik haklar” üzerinden meşrulaştırmaya çalışsa da, özünde Marksist-Leninist çizgide örgütlenen ve dış güçlerin taşeronluğunu üstlenen bir yapı olmuştur.
Türkiye, son on yılda uyguladığı milli güvenlik konseptiyle bu yapıyı hem içeride hem sınır ötesinde etkisiz hâle getirme yolunda tarihî bir başarıya imza attı. Kandil'in ideolojik tahakkümünden kurtulan genç kuşaklar, bugün Doğu ve Güneydoğu’da kendi şehirlerini yeniden inşa etmek için kütüphaneler açıyor, üniversitelerde okuyor, iş kuruyor.
Bu sadece bir terörle mücadele başarısı değil; bir milletin, kendi içindeki çatlağı iyileştirme iradesidir
3. İsrail: Yedi Asırlık Sabır ve 77 Yıllık Zulüm
1948’de kurulan İsrail, bölgesel dengelerin dışardan müdahaleyle nasıl altüst edildiğinin canlı bir örneğidir. Filistin toprakları üzerinde inşa edilen bu yapı, sadece bir devlet değil; aynı zamanda modern sömürgeciliğin, dini istismarın ve uluslararası çifte standardın adı oldu.
1948, bir milat değildir; bir yaradır.
Nakba’nın üzerinden 77 yıl geçti. Bu 77 yıl, her gün işgalle, her gece bombayla, her sabah gözaltıyla, her iftar kanla yazıldı.
Ama bugün İsrail, tarihinin en ciddi meşruiyet krizini yaşıyor. Artık “güçlü” olması, “haklı” olduğu anlamına gelmiyor. Gazze’ye atılan bombalar, sadece binaları değil, dünya vicdanındaki İsrail imajını da yıkıyor.
Filistin davası artık sadece Arapların ya da Müslümanların değil; bütün insanlığın davası hâline geliyor. İsrail rejimi bu değişimi durduramayacak. Tarih boyunca hiçbir sömürgeci düzen sonsuza dek sürmedi. Bu da sürmeyecek. Çünkü Kudüs, mukaddesliğini toprağından değil; üzerinde yürüyen mazlumların duasından alıyor.
Sonuç: Bir Medeniyetin Yeniden Dirilişi
Bugün tanıklık ettiğimiz bu "tasfiye süreci", sıradan bir jeopolitik yeniden diziliş değildir. Bu süreç; kendi içinden çıkamayan halklara yeni yollar açan, milletleri yeniden öz benliğiyle buluşturan, İslam dünyasının özgüvenini yeniden inşa eden bir medeniyet uyanışıdır.
Tarihi okumanın en büyük yöntemi, olayları zamana gömmek değil; zamanın içinden konuşan hakikati duymaktır.
Baas, PKK ve İsrail rejimleri, zamanın ruhuna karşı duran yapılardır. Onlar yıkıldıkça, tarihin asıl sahibi olan halklar yeniden konuşmaya başlıyor.
Bir çağ kapanıyor.
Ve bu kapanan çağın küllerinden; adalet, irade ve hikmetle yoğrulmuş bir medeniyet dirilişi doğuyor.
Zulüm tasfiye edilir.
Medeniyet inşa edilir.
Tarih şahitlik eder.