Modern çağın çığlığıdır: Ekmek. Ama sadece ekmekle doymaz insan. İnsanı doyuran şey, alın terinin hakkıyla beraber, o terin ruhla yoğrulmuş anlamıdır. Ruhsuz bir emek, insanı makineye çevirir; terin hakka dönüşmediği her zemin, sömürüyle beslenir. Ve işte bu çağda, emeğin değil sadece, insanın da itibarı gasbedilmiştir. İnsanı emeğe indirgeyen sistemler, insanı bir üretim aracı olmaktan kurtaramamışlardır. Ne batının vahşi kapitalizmi ne doğunun maddeci sosyalizmi, insana hakkını verebilmiştir.

Oysa insan, sadece el emeğiyle değil, ruh emeğiyle de direnir. Alın teriyle yoğrulmuş her çaba, ancak bir anlam çerçevesine oturtulursa adalet doğar. Bu anlam ise maddede değil, hakikatte, yani vahiyde saklıdır. Ruhsuz adalet, topal bir terazidir; ne hak yerini bulur, ne emek değerini.

Bugün emeğin günü diye yüceltilen bu vakit, eğer sadece sınıf çatışmalarının gölgesinde anılırsa, insanlığa değil, ideolojiye hizmet eder. Zira insanı sadece ekonomik bir varlık sayan her yaklaşım, onu bütünüyle eksik tanımlar. Evet, işçi hakları vardır; evet, emek kutsaldır. Ama bu kutsallık, insanı yeryüzünde emanetçi olarak gören bir ahlâk sistemine dayanırsa anlamlıdır. Emanet bilinci olmadan adalet olmaz.

Emeğin en büyük düşmanı, onu sadece “meta”ya indirgeyen zihniyettir. Bu zihniyet bazen patron maskesi takar, bazen devrimci kisvesi. Ama her iki halde de insanı tanımaz; ruhunu görmez, derdini anlamaz. Halbuki hakikî direniş, ne ideolojik bir savaşın, ne de sınıfsal bir isyanın ürünüdür. Gerçek direniş, kul hakkını Allah hakkıyla bütünleştiren bir vicdanın kıyamıdır.

Bugün sokaklarda dile gelen her hak talebi, eğer ruhunu kaybetmişse, sadece şekildir. Sloganlar yükselir, pankartlar açılır, ama insan yerinde sayar. Çünkü ruhsuz bir talepten, ruhu diriltecek bir sonuç doğmaz. İşçiyi kurtarmak isteyen her sistem, önce onun insan olduğunu, sonra da kul olduğunu hatırlamalıdır.

Bu çağda, adalet terazisi ya bozuk ya eğik. Kefelerden biri ya sermaye, ya da ideolojiyle dolu. Oysa olması gereken, terazinin kefesine hem ter, hem dua, hem de hikmet koymaktır. Ancak o zaman hak yerini bulur.

Bugün, emeği kutsayan bir günse eğer, o kutsallığın kaynağını da konuşmak zorundayız. Çünkü emek, ruhla anlam bulur. Ter, hakla değer kazanır. Ve işçi, ancak kul olduğunu bildiği gün gerçek özgürlüğe erişir.