Afyonkarahisar… Anadolu’nun ruh haritasında sarsılmaz bir yerdir. Tarih boyunca nice yürüyüşe istikamet olmuş, kalbi imanla atan bu şehir, 31 Mart seçimlerinde siyasî hafızaya derin bir kırılma olarak geçen bir tercih yaptı.

Afyonkarahisar… Anadolu’nun ruh haritasında sarsılmaz bir yerdir. Tarih boyunca nice yürüyüşe istikamet olmuş, kalbi imanla atan bu şehir, 31 Mart seçimlerinde siyasî hafızaya derin bir kırılma olarak geçen bir tercih yaptı. 74 yıllık geleneğin ve son yirmi yılın belediyecilik iddiasının aksine, bu kez tercih CHP’den yana oldu. Sadece bir belediye değil, aynı zamanda bir fikir kalası yıkıldı.

Peki bu sonuç neydi? Bir zafer mi, yoksa bir uyarı mı?

Gelin bu tercihi kuru bir siyasi istatistikle değil, bir davanın içe dönük muhasebesiyle okuyalım.

CHP’nin Zaferi Değil, AK Parti’nin Terk Ettiği Vaatlerdir

Burcu Köksal’ın başarısını sadece bir partinin kazanımı olarak görmek yüzeysel bir okuma olur. Esasında kazanan, seçmen nezdinde “sahada olan, dinleyen, bizimle yürüyen” bir profil oldu. Kaybeden ise yılların mücadelesiyle kurulmuş, halkla gönül bağı kurmuş AK Parti belediyeciliğinin, kendi kimliğini unutmuş, teşkilatlarıyla halk arasına mesafe koymuş silik bir gölgesiydi.

AK Parti yalnız Afyonkarahisar’da değil, Türkiye'nin pek çok yerinde ‘şahsi dostluklar ve bireysel referanslar’ üzerinden şekillenen aday tercihleriyle kendi ruh köklerinden uzaklaştı. Teşkilatlar, halkla beraber yürüyen değil; protokol masalarında oturan, gerçeklikten kopuk figürlere dönüştü. Ve işte bu yüzdendir ki halk, kendisini dinleyen, ulaşan, dokunan adaya oy verdi. Bu aday, bugün bir CHP’li olabilir ama kazanan halkın sesi oldu; kaybeden ise halkın gözünde sırça köşke hapsolmuş yöneticilerdir.

Burcu Köksal’ın Başarısını Takdir Etmek Gerekir

Afyonkarahisar halkı tercihini yaparken sadece bir partiyi değil, o partinin içinden çıkıp samimiyetle çalışan bir kişiliği seçmiştir. Burcu Köksal’ın sahada gösterdiği gayret, halkla kurduğu doğrudan ilişki, seçim sürecindeki tevazu ve kararlılığı neticesinde bu başarıyı elde ettiği ortadadır.

Göreve gelir gelmez belediyenin mali durumunu şeffaf şekilde açıklaması, sosyal destek projelerine hız vermesi, halk lokantaları, emeklilere yönelik destekler gibi adımlar atması takdire şayandır. Bir belediye başkanının halkla aynı dili konuşması, onların önceliklerini öncelemesi siyasi görüşten bağımsız olarak övülmelidir.

Zira şehir hizmet ister, insan samimiyet arar. Ve Burcu Köksal, bu anlamda seçmenin aradığı pek çok değeri pratiğe dökmeyi başarmıştır.

Bu başarı; yalnızca bir siyasi partinin zaferi değil, halka hizmet noktasında ciddi gayret gösteren bir yöneticinin halk nezdinde karşılık bulduğunun da göstergesidir.

AK Parti Belediyeciliği: Bir Anlayıştı, Şimdi Bir Hatıra mı?

Hatırlayalım: AK Parti’nin doğuşunda “milletin sesini devletin makamlarına taşıyan”, “hizmette eşitlik, yolda tevazu, yönetimde şeffaflık” şiarıyla yola çıkan bir belediyecilik modeli vardı. İstanbul’da çöp dağlarını kaldıran, suyu akıtan, insanı önceleyen bir ruhla halkın gönlüne girmişti bu anlayış. Ancak zamanla bu ruh, makam odalarına sıkıştı, tabelalar altın yaldızla süslenirken fikirler sararıp soldu.

Bugün belediyelerde o ilk günlerin ruhundan eser var mı?

Teşkilatlar, halkla olan gönül bağını yeniden kurmak zorundadır. Çünkü seçimler sadece birer sonuç değil, aynı zamanda halkın gösterdiği istikamet pusulasıdır. Afyon’da olan, sadece bir belediye kaybı değil; bir dava mirasının, halkla irtibatını kaybetmiş yapılarca nasıl çarçur edildiğinin belgesidir.

Teşkilatlar Ders Almazsa, Davalar Tekrar Tekrar Kaybeder

Bugün birçok il ve ilçe teşkilatı hâlâ hatalarından ders çıkarmış değil. Makam sevdası, liyakatten uzak atamalar, halktan kopuk kampanyalar devam ediyor. Oysa AK Parti’nin asıl gücü, sadece liderinden değil, yerelde onun izini süren dava adamlarından geliyordu. Şimdi o izler siliniyor.

Siyaset, sadece kazananı değil, kaybedeni de konuşur. Ve bu kayıplar, bazen bir sonraki kuşağa neyi kaybetmemesi gerektiğini gösteren kıymetli işaretlerdir.

Dava Adamlığı Gölgede Kalırsa, Gölge Kazanır

Burcu Köksal’ın kazandığı bir yerel seçim değil; AK Parti’nin unuttuğu ilkeleri halkın tokadıyla hatırlamasıdır. Fakat bu kazanımın ardında bir emek, bir vizyon ve bir gayret vardır. Ve bu da takdiri hak eder.

Teşkilatlar, halktan uzaklaştıkça sandıklar da uzaklaşacaktır. Gösterişin yerini tevazu almadıkça, makamların yerine mahallenin sesi duyulmadıkça, Afyonlar yeniden kaybedilecektir.

Bu yazı, bir eleştiri değil; bir uyarıdır. Çünkü hâlâ vakit varken, dava sahiplerinin silkelenip kendine gelmesi gerekiyor.

Millet özlemini çektiği o samimi, dertli, çalışkan, dürüst belediyeciliği tekrar görmek istiyor.

Afyon bir kayıptı. Ama daha büyük bir uyanışın başlangıcı olabilir.

“Bir dava, özünden uzaklaşırsa; halk, yolunu değiştirir.”

Vaatler ve Vakitler: İhsaniye Belediyesi Üzerine Bir Sorgulama

31 Mart 2024 yerel seçimlerinde, İhsaniye halkı tercihini hizmet odaklı söylemlerden yana kullanmış; gelecek umudunu, verilen sözlerin gerçekleştirilmesine bağlamıştı. Sandıktan çıkan irade, bir emanetti. Bu emanetin adı; iş, aş, altyapı, imar, sosyal refah ve adil yönetimdi. Belediyeyi kazanan irade ise bu güvenin karşılığı olarak sözlerini zamanla değil, icraatla tartmanın yükünü omuzlarına almıştı.

Aradan geçen aylar, artık bir takvim değil; bir ölçü birimi oldu. Verilen sözler, takvim yapraklarıyla birlikte ya yeşerdi ya da sararıp düştü. Şimdi soruyoruz: 31 Mart’tan bu yana, hangi vaat ete kemiğe büründü? Hangi projelere kazma vuruldu, hangileri rafa kaldırıldı? Halkın gündelik hayattaki öncelikli meseleleri ne kadar dikkate alındı? Yoksa verilen sözler, seçim meydanlarında yankılanıp geride yalnızca birer hatıra mı bıraktı?

En çok da şehirden köye dönmek isteyen vatandaşların umutla beklediği imar genişleme sözleri, tapulu arazilerine dair müjdeler ne durumda? Şehirleşmenin değil, yerleşmenin insani yönünü önceleyen projeler, gerçekten hayata geçirilebildi mi? Yoksa vatandaş hâlâ kendi arazisine bakıp "bir gün buraya dönerim" hayalini bekletiyor mu?

Hizmet belediyeciliği, seçimden seçime halkla göz göze gelmek değil; her sabah halkın yüzünde ve sofrasında yer bulabilmek demektir. Belediye makamı; oturulan değil, halk için yürünülen bir yerdir. Vaat etmek kolaydır, fakat vefa göstermek; ancak gerçekten halkın derdiyle hemhal olanların işidir.

Bu yazı, bir sorgulamanın kapısını aralamak içindir. Eleştiri değil; hatırlatma, yıpratma değil; uyanış çağrısıdır. Çünkü İhsaniye halkı, sadece söz değil; yerine getirilen sözü hatırlamak ve takdir etmek ister. Gerisi, ya bir alkış olur ya da sessiz bir sitem…