Hüseyin Demir “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Furkan, 107/2)

Hüseyin Demir

“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
(Furkan, 107/2)

Tarihin tanıdığı en büyük inkılâpçı, insanlığın gördüğü en mükemmel rehber ve tevhid çağrısının son taşıyıcısı... O, bir beşer ama sıradan değil; bir elçi ama sadece bir postacı değil. O, insanın Allah’la bağını kuran rahmet köprüsüdür. Her çağda olduğu gibi günümüzde de cehaletin, kibirin ve ideolojik hezeyanın kurbanı olan zihinler, bu büyük rahmet elçisine ve onun izinden giden peygamberlere hakaretle varlık göstermeye çalışmaktadır. Ancak hakikat ne horlanarak ne de yok sayılarak bastırılabilir.

Bu yazı, modern inkârcılığın peygambere yönelttiği saldırılara karşı, Kur’an’dan hareketle, İslam düşünce dünyasının seçkin mütefekkirlerinin üslubunca cevap aramakta; Hz. Peygamber’i hakikatiyle tanıtmayı hedeflemektedir.

1. Peygamber Kimdir?

Kur’an’ın tasvirinde peygamber, yalnızca ilahi mesajı getiren değil; aynı zamanda o mesajı hayatıyla yaşayan, inşa eden ve topluma taşıyan bir "örnek insan"dır:

“Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb, 33/21)

Peygamber, vahyin ete kemiğe bürünmüş halidir. İnsana yeryüzünde halife olmanın sorumluluğunu öğretir. O, ne melek ne de sıradan biridir; aksine vahyin yükünü sırtlamış ve ilahi terbiyeyle olgunlaştırılmış bir insan-ı kâmildir.

İslam düşüncesi bu noktada iki temel hususu önemser:

1. Peygamberin beşerliği: O da yer, içer, evlenir, çarşıda dolaşır.

2. Peygamberin risâleti: O, vahiy ile desteklenmiş ve ilahi koruma altına alınmıştır.

Bu çerçevede onun kişiliğine yönelik hakaret, sıradan bir eleştiri değil, Allah’ın kelamına, vahyin doğruluğuna ve İslam’ın temel yapı taşına karşı yöneltilmiş bir saldırıdır.


2. Peygamberlere Hakaret: Cehaletin Yeniden Üretilişi

Kur’an, hakaretin yeni bir davranış olmadığını; tarihin her döneminde peygamberlerin yalanlandığını, alaya alındığını ve itham edildiğini bildirir:

“Peygamberlerden hangisine gelmediler ki, onunla alay etmiş olmasınlar?” (Zühruf, 43/7)

Bu tavır bir zihniyet problemidir. Hakikate kapalı, anlamı çarpıtan ve kutsalı aşağı çekerek kendini yüceltmeye çalışan bir akıl tutulmasının tezahürüdür. Eleştiri özgürlüğü adı altında yapılan bu çürümüşlük, aslında ahlaki bir iflâsın, epistemolojik bir tükenişin dışavurumudur.

Tarihte kimi zaman mitolojiyle, kimi zaman pozitivizmle, kimi zaman post-modern alaycılıkla peygamberleri değersizleştirmeye çalışan bu zihniyet, modern çağda medya, karikatür, sinema ve sözde "eleştirel sanat" maskesiyle sürmektedir.

3. Kur’anî Cevap: Hicret Et, Sabret, Diren

Kur’an, peygambere hakaret edenlere karşı müminlerin vereceği tavrı belirlemiştir:

  • Cevap, öfkeyle değil; vakar ve hikmetle olacaktır.
  • Zemin, inançla değil; cehaletle kirletilmiştir; mücadele, hakikat temelinde yürütülmelidir.

“Sabret! Onlar ne derlerse desinler. Ve onlardan güzellikle uzaklaş.” (Müzzemmil, 73/10)
“Cahiller onlara sataştığında, 'Selam' der geçerler.” (Furkan, 25/63)

Ancak bu pasiflik değil; bir direniş biçimidir. Hakareti normalleştiren, kutsalı değersizleştiren zihniyet karşısında, hakikat üzere bir duruş inşa etmektir.

4. Hakikati Savunmak: Fikrin ve Kalemin Dirilişi

Modern zihin, kutsalı aşağılarken aslında kendi boşluğunu haykırmaktadır. Fikri sahada, bu boşluğa hakikatle cevap verilmelidir. Burada bazı büyük mütefekkirlerin yaklaşımı yolumuzu aydınlatır:

  • Diriliş Ekolü, Hz. Peygamber’i tarihten koparılmış bir figür olarak değil, çağları dirilten metafizik bir önder olarak görür. O’nun davası, sadece geçmişe ait değil; istikbale yöneliktir.
  • "Büyük Doğu" fikriyatı, Resûl’ün örnekliğini bir "ideal insan" tipolojisi içinde ele alır. Ona hakaret, aslında insanlık onuruna yönelmiş bir saldırıdır.
  • Medeniyet perspektifi, Resûl’ün sadece Arap toplumunu değil, tüm insanlığı kuşatan bir adalet, merhamet ve ahlak inkılâbının taşıyıcısı olduğunu hatırlatır.
  • Kur’an merkezli İslam düşüncesi, onun örnekliğini İslam’ın yaşanabilirliğinin temeli olarak görür. O’na saldırmak, Kur’an’ı sadece metinleştirmek; hayattan koparmak demektir.

5. Sonuç: Peygamberi Savunmak İnsanlığı Savunmaktır

Peygambere hakaret, ifade özgürlüğü değil; değer yitimidir. Bu yitiş, önce insanın kalbinden başlar, sonra toplumların çöküşüne kadar gider. Çünkü kutsalsız bir toplum, değer üretmeyi de sürdüremez.

Hz. Peygamber’i savunmak, bir inancı savunmaktan ibaret değildir; insanlığın tarihsel, ahlaki ve metafizik mirasını savunmaktır. Onun izini sürmek, sadece bir iman meselesi değil; aynı zamanda bir bilinç, bir kimlik ve bir diriliş meselesidir.

Son Söz

Bugün yapılması gereken, öfkelenmek değil; bilinçlenmektir. Susmak değil; konuşmaktır. Hakarete karşı en güçlü cevap, Hz. Peygamber’i yeniden tanıtmak, onun ahlakını yaşamak ve onunla inşa edilmiş bir medeniyetin mirasını diriltmektir.

"O bir beşerdi, ama öyle bir beşerdi ki, güneş gibi doğmuştu kalplerin ufkuna... Şimdi her hakaret, o ışığı örtemez; çünkü o ışık, artık hakikatin kendisidir."