Toplumsal düzen, yalnızca yasalar ve yönetimlerle sağlanamaz. Temelinde toplumun değerleri, bilinç seviyesi ve etik anlayışı yatmaktadır. Tıpkı sağlam bir bina inşa etmek için yalnızca güçlü bir çatı yapmanın yeterli olmaması gibi, devlet mekanizmasının da sadece siyasi liderler ve yöneticilerle güçlü olması beklenemez. Çatının altında çürük kolonlar ve zayıf temeller varsa, bina eninde sonunda yıkılmaya mahkûmdur. Aynı şekilde, bir toplumda ahlaki çöküş, sorumsuzluk ve bireycilik hâkimse, o toplumun sağlam bir devlet yapısına kavuşması mümkün değildir.

Hz. Ömer'in adalet anlayışı, toplumsal sorumluluk bilincinin en güçlü örneklerinden biridir. Halifeliği süresince herkese eşit davranmış, yöneticileri de halkın yararına çalışmaları için titizlikle denetlemiştir. Bir devlet yöneticisinin sorumluluk bilinci taşımadan topluma fayda sağlayamayacağını gösteren bu örnek, günümüz yöneticileri için de büyük dersler barındırmaktadır.

Bir toplumun ve devletin sağlıklı yönetilebilmesi için en önemli unsur, her işin ehil ve liyakat sahibi kişiler tarafından yürütülmesidir. Osmanlı Devleti'nin çöküş sürecinde adam kayırma ve ehil olmayan kişilerin kritik mevkilere getirilmesi büyük bir rol oynamıştır. Ne yazık ki, bu hastalık Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Oysaki bir toplumu ileriye taşıyan unsur, her işin en iyiler tarafından yapılmasını sağlamak olmalıdır. Bir binanın sağlam temeller üzerine inşa edilmesi ne kadar önemliyse, bir toplumun da liyakatli yöneticilerle yönetilmesi o kadar hayati bir gerekliliktir.

Hz. Ali’nin yönetim anlayışı, ehliyete ve adalete verdiği önemi gösteren önemli bir örnektir. O, yöneticilerin bilgi ve dürüstlük sahibi olması gerektiğini savunmuş, devleti ehil kişilere emanet etmenin gerekliliğini vurgulamıştır. Ona göre, hak etmeden bir makama gelen kişi, sadece kendini değil, tüm toplumu zarar uğratır.

Liyakat sahibi insanların yönetimde yer almaması, tıpkı direksiyona ehliyetsiz bir sürücünün oturmasına benzer. Direksiyona geçen kişi, yolun kurallarını ve trafiğin dinamiklerini bilmiyorsa, araç içindeki yolcuların kaderi de büyük bir risk altına girer. Bu nedenle, yöneticilerin yalnızca siyasi tercihlere göre değil, bilgi, beceri ve etik değerlere dayalı olarak seçilmesi hayati bir gerekliliktir.

Toplumların ve bireylerin yaşam kalitesi, kendi irade ve tercihlerine bağlıdır. Kolaycılığa kaçarak ve hak edilmeyen kazancı hayal ederek yaşamak, bireyi de toplumu da mahcup edecektir. Kaliteli yaşamak, ahlaki değerlere sahip çıkmak, hukukun üstünlüğüne riayet etmek ve toplumun genel refahının gözetildiği bir düzen inşa etmekle mümkün olabilir. Yoksa içi ölümcül hastalarla dolu lüks bir hastane gibi, dışarıdan muhteşem görünen ancak içeriden çürümüş bir toplum olmaktan öteye geçilemez.

Amr bin As’ın hayatı, toplumların bilinçlenmesinin ve doğru seçimler yapmasının önemini ortaya koyar. İslamiyet’e geçmeden önce yanlış kararlar almış, ancak zamanla hatasını fark ederek doğru yola yönelmiştir. Bu, bireylerin ve toplumların zamanla gelişebileceğini ve bilinçli tercihler yaparak kendilerini düzeltebileceklerini gösteren güçlü bir örnektir.

Tıpkı bir tarlada iyi ürün almak için öncelikle toprağın verimli olması gerektiği gibi, toplumsal gelişim için de bireylerin eğitimi, ahlaki gelişimi ve bilinç düzeyinin artırılması gerekmektedir. Bir çiftçi, kötü tohumları ve verimsiz toprağı değiştirmeden mahsulün kaliteli olmasını bekleyemez. Aynı şekilde, toplumun iç dinamikleri düzeltilmeden sadece yönetimi değiştirerek gelişme sağlanamaz.

Bu nedenle, geleceğe yönelik en önemli hedefimiz, toplum olarak ahlaki ve hukuki prensipleri hayata geçirmek, liyakati ön planda tutmak ve hak edilmeyen kazanca göz dikmek yerine, emeğin karşılığının alındığı bir yaşam biçimini benimsemek olmalıdır. Artık, kısa yoldan köşe dönme hayali yerine, helal kazançla zenginleşmeyi hedeflemeliyiz. Çünkü unutulmamalıdır ki, çürük temeller üzerine inşa edilen bir bina, eninde sonunda yıkılmaya mahkûmdur.

Sonuç olarak, kaliteli bir yaşam, ancak bireylerin ve toplumun bilinçlenmesiyle, şeffaf ve adil bir yönetim anlayışıyla mümkün olabilir. Eğer toplum bireyleri bilinçlenir, eğitim ve ahlaki gelişim konularında ilerlerse, siyasi ve yönetsel mekanizmalar da buna paralel olarak gelişecektir. Tıpkı sağlam bir geminin, fırtınalara karşı dayanıklı olabilmesi için kaliteli malzemelerle inşa edilmesi gerektiği gibi, sağlam bir toplum da nitelikli bireylerden oluşmalıdır.

Toplum olarak, değerlerimizi, inançlarımızı ve adalet anlayışımızı güçlendirerek ilerlediğimiz takdirde, hem bireysel hem de toplumsal refahın artması kaçınılmaz olacaktır. Eğer bizler, her konuda en iyisini arar ve bu doğrultuda seçimler yaparsak, toplumsal huzur ve refah da beraberinde gelecektir.